29 Aralık 2010 Çarşamba

-MEYYİT-


Müsrifim…

Bereket dile,

Kirpiklerim ıslansın.



Bismillah diyorum

Gözlerime değen suretine.

Ölüm gibisin de,

Neden seni duyunca

Bir kalbim var zannındayım?

Bu tılsımın şefaatçisidir sükût.

O da Nebi’ninki gibi büyük olanlara..

“Susarsan;

Gerçek aşıksın” dediler.

Bilmiyorlar..

Sıratından geçmek için,

Sabrım kefil oluyor gözlerime..

Kıldan ince

Kılıçtan keskinsin..

Bakarsam düşecek, düşersem yanacağım.



Sol yanım muattal.

Ölü müyüm, diri mi?

Bir nazar sunsan bu cana,

Edebilir miyim tahammül?

Sakın bakma!..

Düşeceğim,

Bilemiyorum,

Ölü müyüm yoksa diri mi?



Aynalarda gölgeler var.

Öyleyse

Bir Güneş var.

Yüzündeki nur Güneş’ten

Şükret ki vesilen, gölgen



Kalp ağrısı,

Kefaratü'z-zünub.

Sen, yolunu şaşıran bir kalbin imtihanı!

Gönlü mihenge vurmak zor.

Sükût ile sabır taşında dövülmek zor.

Dil evine mahremdir adın,

Bir nazar sunsan,

Edebilir miyim tahammül?



Ye’is-i mutlaktayım,

Vuslatı, muhale bağlamaktayım

Anladım, bu tılsım ölüm kadarmış.

Anladım, şair neden diyor:

“Bir gün gözlerimin ta içine bak,

Anlarsın ölüler niçin yasarmıs”



Şafak Gökdağ

4 yorum:

  1. Şafağım, yine yeniden okumak için uğradım.
    Derinden etkilendim bilesin.

    Yeni yılın kutlu olsun ablacım,
    Sevgiler

    YanıtlaSil
  2. Merhabalar Türabi,

    Ölmeden ölmek gibi bir duyguyu anlatan bu güzel manzumeyi bizimle paylaşan kalemi ve yüreği kutlarım. Kalemin ve yüreğin daim ve güçlü olsun.

    Zihnin ve bahtın açık olsun. En Güzel'e emanet ol. Sağlıklı, huzurlu, mutlu ve her işte başarılı olduğun nice seneler dilerim.

    YanıtlaSil
  3. Merhabalar,

    Bizi, bu iletişimden alıkoyan; doğamızda olan yazma ihtiyacımızı engelleyen bu zihniyeti ve bu zihniyetten doğan her türlü yaptırım araçlarını şiddetle kınıyorum.

    Anlatma isteği, insanda doğal bir eğilimdir. Çocukluk döneminde ağlama, bağırtı ve el yüz hareketleriyle görünürlük kazananan bu istek, sonradan dil aracılığıyla konuşma ve yazma şeklinde belirir.

    İnsanoğlu varlığını belirtmek için konuşma ve yazma unsurlarından birine başvurmak ihtiyacını duyar. İnsandaki konuşma ve yazma ihtiyacı; kişisel, toplumsal ve uğraşsal zorunluluklar şeklinde tezahür eder.

    Bu bağlamda, yazmak; dünyayı tanımak ve onu dost hale getirmekse, çalan çanlara kulaklarımızı tıkayamayız. Çalan çanlarda, kendi sesimizin yankılarını duymamız gerekir.

    Çevremizdeki çirkinlikleri, haksızlıkları ortadan kaldırarak, onları değiştirip düzelterek, dünyayı dost hale getirebiliriz.

    Haksızlıkların yok edilmesi, çirkinliklerin giderilmesi, toplumda bir saygı dengesi yaratır. Bu nedenledir ki, yazmaya katılmış her insan, öbür insanlardan daha ağır bir sorumluluk yüklenmiştir. Böyle bir sorumluluk yüklenme de yazarı, toplumun sözcüsü haline getirir.

    Bu bağlam da, bizler de yazdığımıza ve dolayısıyla bu gruba dahil olduğumuza göre, üstümüze düşeni seve seve yerine getirmeye hazır mıyız?

    Recep Altun Kaman-Kırşehir

    YanıtlaSil
  4. Merhabalar Arkadaşlarım,

    Mahkeme engelinin hala devam ettiğini, bloglarımıza girmek için karşılaştığımız uyarı cümlesinden anlıyoruz. Bu zamana kadar yaptıklarımız bir ses getirmedi. Kimi bloggerlerin blog platformu bu mahkeme engelinin kapsama alanına girmediği için, kimi bloggerler de DNS anahtarlarını değiştirerek bloglarına girebiliyorlar. Ama herşeye rağmen bu mahkeme kararı Türkiye’nin bloggerlerini öldürdü.

    Konunun detaylarını fazla bilmemekle birlikte Google, bu mahkeme kararında yapılması istenilen fiili yerine getirmedi ki, yasak hala devam ediyor. Bizler de yasa dışı yollarla bu yasağı delmeye çalışıyoruz.

    Selam, sevgi ve muhabbetlerimle.

    YanıtlaSil